Reddi Miras (Mirasın Reddi)
- Mirasın reddi, ancak miras bırakanın ölümünden sonra yapılmak şartıyla mirasçıya mirasın aktif ve pasiflerinden kurtulma imkanı sağlar. Bu bakımdan mirasın reddi sonucu haklar ve borçlar mirasçı açısından sonra erer. Eğer bu mirası kabul etmeme beyanı miras bırakanın ölümünden önce yapılmışsa bu durum mirasın reddi değil mirastan feragat anlamına gelmektedir.
- Türk Medeni Kanunu’nun 605.maddesinde mirası ret hakkı düzenlenmiştir. Buna göre;
- Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.
- Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.
- Türk Medeni Kanunu’nun 606. Maddesinde mirasın reddinin süresi düzenlenmiştir. Buna göre;
- Miras, üç ay içinde reddolunabilir.
- Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.
- TMK m.605/1’de düzenlenen husus mirasın gerçek reddidir. Bu durumda belirli şartların varlığı gereklidir. Bunlar; mirasçı ret anlamında tek taraflı bir irade beyanında bulunmalıdır, bu beyan hiçbir kayda veya şarta bağlı olmamalıdır, beyan sulh hakimine yapılmalıdır, ret süresi içinde yapılmalıdır.
TMK m.605/2’de ise mirasın hükmen reddi düzenlenmiştir. Bunun birtakım şartları vardır. Bunlar; terekenin borç içinde bulunması, bu durumun açıkça belirli halde bulunması, bu borç durumunun belli ve mirasın açıldığı zaman var olmasıdır.
- TMK m.610’a göre miras yasal süresi içinde reddedilmezse miras kayıtsız şartsız kazanılmış olur. Bu niteliği itibariyle TMK m.606 hükmünde düzenlenen üç aylık süre hak düşürücüdür.
- TMK m.611 hükmüne göre mirasçılardan yalnızca birinin mirası reddetmesi durumunda bu pay miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi diğer mirasçılara geçer.
- En yakın mirasçıların tamamı tarafından mirasın reddedilmesi durumunda TMK m.612 hükmü uyarınca tereke İİK m.180’e göre tasfiye edilecek ve artan değerler miras reddedilmemiş gibi hak sahiplerine verilecektir.
- TMK m.613 hükmü gereği altsoyun tamamının mirası reddetmesi durumunda bu mirasçıların payı sağ kalan eşe geçer.
- TMK m.618 hükmüne göre ise;
Ödemeden âciz bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar.
Olağan eğitim ve öğrenim giderleriyle âdet üzere verilen çeyiz, bu sorumluluğun dışındadır. İyiniyetli mirasçılar, ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri ölçüsünde sorumlu olurlar.
- Mirasın reddinde yetkili mahkeme, murisin yerleşim yeri mahkemesidir ki bu yer mirasın da açılacağı yerdir. Mirasın reddi davasında görevli mahkeme ise Sulh Hukuk Mahkemesidir.
Mirasçılık Belgesinin İptali Davası
Yargıtay Kararları
14. Hukuk Dairesi 2016/16104 E. , 2020/6246 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04/06/2013 gününde verilen dilekçe ile mirasın hükmen reddi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 26/01/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Dava, mirasın hükmen reddi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 14/05/2008 tarihinde vefat eden muris …’ın terekesinin borca batık olması nedeni ile mirası hükmen reddin tespitini istemiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığının ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıklarının araştırılması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 605/2 maddesi hükmü gereğince mirasın hükmen reddine (terekenin borca batık olduğunun tespitine) ilişkin talepler, süreye tabi olmayıp mirasçıların iyiniyetli ya da kötüniyetli olmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. Ölüm tarihi itibariyle, murisin tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir (TMK m. 605/2). Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir. Aksi halde terekenin borca batık olup olmadığı, murisin malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v.b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı gözönünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca TMK’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletname sunulması zorunludur.
Bilindiği üzere; TMK’ nın 610/2. maddesinde “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan, ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez…” hükmü yer almaktadır. Madde metninden de anlaşıldığı üzere; yasa koyucu mirasçılardan birinin tereke işlerine gereğinden fazla karışmasının mirası örtülü kabul anlamına geleceğini ve tıpkı açık kabulde olduğu gibi, ret hakkının bu mirasçı bakımından sona ereceğini düzenlemiştir.
Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulunun 08.02.1950 tarih ve 140/20 sayılı Kararında; “Bir muamelenin alelade idari muamelattan olup olmadığını tayin için bilhassa muameleyi yapan varisin maksadını nazara almak lâzımdır. Eğer bunun maksadı mirasçı sıfatıyla terekeden tasarruf olmayıp mücerret bilahare mirası kabul ettiği zaman ihmal yüzünden gelebilecek zararın önüne geçmek ise, yaptığı muamelenin alelade idari muamele olarak kabulü zaruridir. Ezcümle malların çalınmaması için tedbir ittihazı, malları deftere geçirmek, zamanaşımını kesmek için derhal dava açmak, bir otelin, gazinonun müşterilerinin dağılmaması için vergi vermek, davaya mani olmak için müstacel borçları ödemek alelade idarenin istilzam ettiği muamelattandır…” denilmek suretiyle mirasçının eyleminin tereke işlerine karışma olarak değerlendirilebilmesi için onun bu eylemde bulunurken hangi maksatla hareket ettiğinin belirlenmesi gerektiğini, mirasçının amacının mirasçı sıfatı ile terekede tasarruf değilse, eylemlerinin tereke işlerine karışma olarak nitelendirilmeyeceği ve ret hakkının düşmesine sebebiyet verilmeyeceği benimsenmiştir.
Bunun yanında, doktrinde ileri sürülen güven nazariyesine göre; bir irade beyanının ya da iradi bir davranışın ne anlama geldiğini tespit etmek için, beyanda bulunan veya sözü edilen davranışta bulunanın iç iradesine değil, beyana yahut anılan davranışa muhatap olan karşı tarafın, dürüstlük kuralına göre, kendisince bilinebilen bütün hal ve şartlar gereği gibi değerlendirerek buna ne anlam vermesi gerektiğine bakılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının murisinin ölümünden sonra yasal yükümlülüklerini yerine getirerek veraset ve intikal vergisi beyannamesini vermiş olması, yasal süresi içinde verilmemesinin sorumluluk yaratacağı gözetildiğinde mirası kabul anlamında yorumlanamaz.
Öte yandan somut olayda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığı ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıkları yeterince araştırılmamıştır. Mirasbırakanın hissedarı olduğu … ili, … ilçesi, … Köyü’nde bulunan 5078 parsel sayılı taşınmazın, mirasbırakana ait araçların değerlerinin ve borçlarının ölüm tarihine göre belirlenmemiş olması ve … Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifine ve … A.Ş’ne yapılan ödemelerin miktar, tarih, kim tarafından ödendiği ve icra tehdidi altında ödenip ödenmediğinin araştırılmamış olması doğru görülmemiştir. Ayrıca … Bankasında mirasbırakanın ölüm tarihinden sonraki hesap hareketlerinin davacı açısından terekenin benimsenmesi niteliğinde olup olmadığı da araştırılmamıştır.
Davacılar vekilinin mirasın reddine ilişkin vekaletnamesinde özel yetki bulunmamasına rağmen bu eksiklik tamamlatılmadan yargılamaya devam edilmesi de doğru görülmemiştir.
Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
7. Hukuk Dairesi 2021/2912 E. , 2021/1923 K.
“İçtihat Metni”
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 25/04/2013 gününde verilen dilekçe ile mirasın hükmen reddi talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 08/12/2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, TMK’nın 605/2 maddesi gereğince terekenin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacıların murisi …’un herhangi bir malvarlığı bulunmaksızın 09.06.2009 tarihinde vefat ettiğini, murisin terekesinin borca batık olması nedeniyle davacıların terekeyi reddettiklerinin tespit ve tescilini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın öncelikle yetki, görev, iş bölümü, husumet, derdestlik ve zamanaşımı yönünden usulden reddine, bunun mümkün olmaması halinde murisin ölümünden geriye doğru beş yıl içinde sahip olduğu mal varlığı araştırılarak esas yönünden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile TMK’nın 605/2. maddesi uyarınca mirasın hükmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 25.04.2016 gün 2016/2618 Esas, 2016/5044 Karar sayılı ilamı ile “…borcun, murisin ortağı ve müdürü olduğu Pekiş İnş. Madencilik San. Tic. Ltd. Şti.’nin vergi borcu olduğundan şirketin aktif ve pasifinin saptanarak murisin ölüm tarihinde şirketin piyasa rayiç değerinin tespit edilmesi, murisin şirketin kamu borcundan dolayı sermaye hissesi oranında şahsen sorumlu olacağı miktarın belirlenmesi; amme alacağının şirketin mal varlığından tamamen tahsili mümkün ise davacıların terekenin borca batık olduğunun tespitini istemekte hukuki yararlarının bulunmayacağı gözetilerek istemin reddedilmesi, murisin ölüm tarihi itibarıyla tespit edilen terekesi aktifinin, borcu karşılamaya yeterli olmaması halinde ise istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru görülmediği’’ gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, davacıların murise ait malvarlığının aktif ve pasifini ispat edemedikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin, 25.06.2018 gün 2018/178 Esas, 2018/4806 Karar sayılı ilamıyla, ’’Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı göz önünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekirken, ölüm tarihi esas alınarak murisin borçlarının miktarının belirlenmediği, murise ait araç, taşınmaz ve banka kaydının bulunup bulunmadığı, mirasçıların mirası kabul anlamına gelecek davranışlarda bulunup bulunmadığı, Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazı yazılarak murisin %40 ortağı olduğu Pekiş İnş. Madencilik San. Tic. Ltd Şti.’nin tasfiye memurlarının adı ve adreslerinin temin edilerek, şirket malvarlığı tasfiye memurlarından sorulmak suretiyle araştırılmadan hüküm kurulduğu’’ gerekçeleri ile bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece, davacıların murisi …’un 30.04.2009 tarihinde öldüğü, ölüm tarihi itibariyle terekesinin aktifini oluşturacak mal varlığının saptanamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olduğu ve davacıların mirası hükmen reddetmiş sayılmaları gerektiği hususunun tespitine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı Hazine vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 605/2. maddesi uyarınca, ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır. Mirasçılar, Türk Medeni Kanununun 610. maddesinde yazılı aykırılık da bulunmadıkça, yani zımnen mirası kabul etmiş duruma düşmüş olmadıkça, her zaman murisin ödemeden aczinin tespitini isteyebilir. Türk Medeni Kanununun 606. maddesinde belirtilen süre bu davada uygulanmaz. Dava, alacaklılara husumet yöneltilerek görülür. Ayrıca Türk Medeni Kanununun Velayet Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletname sunulması da zorunludur.
Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir. Aksi halde terekenin borca batık olup olmadığı, murisin malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler, tapu müdürlüğü v.b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı göz önünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekir. Ayrıca, TMK’nın 610/2. maddesine göre terekeyi sahiplenen mirasçının, mirası reddetme hakkı bulunmadığından, davacı mirasçıların mirası kabul anlamına gelen davranışlarda bulunup bulunmadıkları da araştırılmalıdır.
Somut olaya gelince; davacıların murisi …’un ölüm tarihi olan 30.04.2009 tarihinden sonra muris adına kayıtlı 154 ada 4, 155 ada 7, 153 ada 5 ve 13, 127 ada 5 ve 11, 126 ada 7 parsel sayılı taşınmazların 26.03.2019 tarihli intikal işlemi ile davacı mirasçıların da aralarında bulunduğu … mirasçıları adına intikal edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece, intikal işleminin mirasçıların istemi ile olup olmadığı tespit edildikten sonra bu hususun davacıların terekeyi benimsemesi anlamına gelip gelmeyeceği noktasında değerlendirme yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
17. Hukuk Dairesi 2016/18572 E. , 2019/8236 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
– K A R A R –
Davacı vekili; davacının trafik sigortacısı olduğu aracın yaya …,… ‘ya çarpması neticesinde meydana gelen trafik kazasında yayaların %100 kusurlu olması nedeniyle ekspertiz incelemesinde meydana gelen hasar sebebiyle sigortalısına 9.400,00 TL hasar tazminatı ödendiğini, bu nedenle …’ün mirasçısı davacı hakkında rücuen başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptalini talep etmiştir.
Davalı; kaza nedeniyle tarafına izafe edilecek bir kusurun olmadığını, vefat eden oğlunun ne reddedilecek mirası nede yüklenilecek borcunun olmadığını, olay nedeniyle mirasçı olduğu için taraf gösterildiğini ancak davalı olabilmesi için az da olsa kusurunun bulunması gerektiğini, taraf sıfatı taşımadığını, borcu ödeme gücü olmadığını, mirasçı sıfatıyla hakkında takip yapılamayacağını ve oğlunun verdiği zararın kendisinden talep edilemeyeceğini bu nedenle davanın husumet yokluğundan ve esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile davalı borçlu …’ün Gaziosmanpaşa 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/1976 sayılı icra takip dosyasına ilişkin olarak 7.520,00 TL asıl alacak ve 2.620,36 TL işlemiş yasal faize yönelik itirazının iptaline ve icra takibinin bu miktarlar üzerinden devamına karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik sigortacısının trafik kazasından kaynaklı sigortalısına ödediği bedelin itirazın iptali olarak rücuen tazmini istemine ilişkindir.
Türk Medenî Kanununun 605/1. maddesinde “gerçek ret”, 605/2. maddesinde ise “hükmen ret” düzenlenmiştir. TMK’nın 605/1. maddesi uyarınca miras ancak üç ay içinde reddolunabilir. (TMK m. 606) “Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” Bu hüküm çerçevesinde, mirasın hükmen reddi bir süreye tabi olmayıp, mirasçılar, alacaklılara karşı açacakları tespit davası ile terekenin borca batık olduğunun tespitini her zaman isteyebilecekleri gibi, mirasçılara karşı açılacak davada defi olarak da her zaman terekenin borca batık olduğu ileri sürülebilecektir.
Davalının yargılama sırasında vefat eden oğlunun ne reddedilecek mirası olduğunu ne de yüklenilecek borcunun olmadığına yönelik beyanları bulunmaktadır. Davalının davaya konu icra takibine yaptığı itirazlarında ise reddi miras davası açtığına, murisin doğmuş veya doğabilecek borçlarından sorumlu olmadığına yönelik beyanları bulunmaktadır. O halde mahkemece davalının gerek yargılama aşamasındaki beyanları gerekse icra takibine yönelik itirazlarındaki beyanları birlikte değerlendirilerek terekenin borca batık olup olmadığı, murisin aciz içinde ise mirasın reddi şartlarının var olup olmadığı konusunda yeterli araştırma yapılmaksızın karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 18/09/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2015/2698 E. , 2015/9610 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 7. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/02/2014
NUMARASI : 2013/126-2014/92
Davacı vekili tarafından, 21.03.2013 gününde verilen dilekçe ile mirasın gerçek reddi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine dair verilen 13.02.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, mirasın gerçek reddi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkillerinin murisi A.. E..’in mirasının müvekkilleri tarafından reddedildiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacılardan İ.. E.. ve M.. E.. ile altsoylarının davalarının kabulüne, eşleri Yeşim ve Özlem yönünden ise miras geçmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Somut olayda miras, murisin çocukları İ.. E.. ve M.. E.. ile onların altsoyu ve eşleri tarafından reddedilmiştir.
Murisin mirasının tüm mirasçılar tarafından reddedilmesi halinde tereke TMK’nın 612. maddesine göre tasfiye edileceğinden ret hakkı altsoya geçmez. Mahkemece her ne kadar İ.. E.. ve M.. E..’in altsoyları bakımından davanın kabulüne karar verilmiş ise de İstanbul Anadolu 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.03.2013 tarihli ve 2013/189 Esas, 2013/217 Karar sayılı mirasçılık belgesine göre davacılardan İ.. E.. ve M.. E..’in murisin en yakın mirasçıları oldukları, başka mirasçının bulunmadığı dikkate alındığında, murisin en yakın yasal mirasçıların tamamının mirası reddetmesi dolayısıyla terekenin TMK’nın 612. maddesine göre tasfiyesine, diğer davacılar yönünden de miras geçmeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda yazılı gerekçe ile BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 02.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Hukuk Genel Kurulu 2013/2-1607 E. , 2013/1675 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Kayseri 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02/06/2011
NUMARASI : 2011/257-2011/367
Taraflar arasındaki “mirasın reddi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 27.10.2009 gün ve 2009/250 E.-2009/422 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 14.02.2011 gün ve 2010/480 E. – 2011/2400 K sayılı ilamı ile;
‘‘…Davacılar dava dilekçesinde miras bırakanın Vakıfbank’a olan kredi borcu nedeniyle aleyhlerine takip yapıldığını ve 2.000 TL ödeme yaptıklarını belirtmişlerdir. Belirtilen bu takip dosyasının tespit ve celbi ile ödemenin miras bırakanın borcu nedeniyle davacı mirasçılar tarafından yapılıp yapılmadığı belirlenmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; terekenin borca batık olduğunun tespiti isteğine ilişkindir.
Davacılar, miras bırakan babalarından intikal eden mal varlığı bulunmadığını, terekeden tasarrufta bulunmadıklarını, mirasın açıldığı tarih itibariyle terekenin, borca batıklığı sabit ise karine olarak mirasçıların mirası reddetmiş sayılacağını ileri sürerek miras bırakanın öldüğü tarihte terekesinin borca batık olduğuna karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı Hazine vekili; davanın süresinde açılmadığını, esastan da davanın yerinde olmadığını bildirip davanın reddine karar verilmesi istemiştir.
Mahkemece; miras bırakanın taşınır, taşınmaz hiçbir malı olmadığı gibi, herhangi bir işte de çalışmadığı, maaşının da bulunmadığı, ödemeden aczinin açıkça belli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuş, Yerel Mahkeme’ce; önceki karardaki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tereke borcunun bir kısmının mirasçıların kendi malvarlığından ödenmesinin, terekeyi sahiplenme anlamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunca işin esasına yönelik yapılan görüşme sonucu ilk oylamada nisap sağlanamaması üzerine yapılan ikinci görüşme sırasında, davacılardan E. A…’un yargılama aşmasında ergin olduğu, mahkemece ergin olan çocuğa tebligat yapıldıktan sonra Özel Daire bozma ilamına uyulup uyulmayacağı yönünde karar verilmesi gerekirken, bu husus yerine getirilmeden velayeti sona ermiş olan veliye tebligat yapılarak direnme kararı verilemeyeceği ileri sürülmüştür. Bu hususun işin esasının görüşülmesinden sonra görüşülüp görüşülemeyeceği ön sorun olarak ele alınmış, bu konuda nisap sağlanamaması üzerine yapılan son görüşmede Kurul çoğunluğunca bu hususun her aşamada görüşülebileceği oyçokluğu ile kabul edilmiş, bundan sonra yapılan görüşme sonucunda, her ne kadar davacılardan E. A..’a ergin olduktan sonra usulüne uygun olarak tebligat yapılmadan karar verilmiş ise de kararın davacı aleyhine olmadığı, ergin olmadan kanuni temsilcisinin dava açtığı ve onun adına beyanda bulunduğu, dosyanın geri çevrilmesi üzerine ergin olan Esra’ya gerekçeli kararın tebliğ edildiği, gözetildiğinde bu konuda usul bozması yapılmasının uygun olmadığı oybirliği ile kabul edilmiş işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Bilindiği üzere; TMK’ nın 610/2. maddesinde “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan, ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez…” hükmü yer almaktadır. Madde metninden de anlaşıldığı üzere; yasa koyucu mirasçılardan birinin tereke işlerine gereğinden fazla karışmasının mirası örtülü kabul anlamına geleceğini ve tıpkı açık kabulde olduğu gibi, ret hakkının bu mirasçı bakımından sona ereceğini düzenlemiştir.
Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulunun 08.02.1950 T. ve 140/20 sayılı kararında; “Bir muamelenin alelade idari muamelattan olup olmadığını tayin için bilhassa muameleyi yapan varisin maksadını nazara almak lâzımdır… Eğer bunun maksadı mirasçı sıfatıyla terekeden tasarruf olmayıp mücerret bilahare mirası kabul ettiği zaman ihmal yüzünden gelebilecek zararın önüne geçmek ise, yaptığı muamelenin alelade idari muamele olarak kabulü zaruridir. Ezcümle malların çalınmaması için tedbir ittihazı, malları deftere geçirmek, zamanaşımını kesmek için derhal dava açmak, bir otelin, gazinonun müşterilerinin dağılmaması için vergi vermek, davaya mani olmak için müstacel borçları ödemek alelade idarenin istilzam ettiği muamelattandır…” denilmek suretiyle mirasçının eyleminin tereke işlerine karışma olarak değerlendirilebilmesi için onun bu eylemde bulunurken hangi maksatla hareket ettiğinin belirlenmesi gerektiğini, mirasçının amacının mirasçı sıfatı ile terekede tasarruf değilse, eylemlerinin tereke işlerine karışma olarak nitelendirilmeyeceği ve ret hakkının düşmesine sebebiyet verilmeyeceği benimsenmiştir.
Bunun yanında, doktrinde ileri sürülen güven nazariyesine göre; bir irade beyanının ya da iradi bir davranışın ne anlama geldiğini tespit etmek için, beyanda bulunan veya sözü edilen davranışta bulunanın iç iradesine değil, beyana yahut anılan davranışa muhatap olan karşı tarafın, dürüstlük kuralına göre, kendisince bilinebilen bütün hal ve şartlar gereği gibi değerlendirerek buna ne anlam vermesi gerektiğine bakılmaktadır
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı mirasçılar tarafından ödendiği ileri sürülen borcun cüzi bir miktar olup, mirasçıların kendi malvarlığından ödenmiş olmasının olağan işlemlerden olduğu, miras bırakanın öldüğü tarih itibariyle borca batık olduğu anlaşılan terekenin, cüzi kısım borçlarının davacılar tarafından ödenmesinin terekeyi kabullenme olarak değerlendirilemeyeceği, davacıların beyanlarının aleyhte yorumlanmaması gerektiği ve bu konuda bir araştırma yapılmasına da gerek olmadığı sonucuna varılmış, Yerel Mahkeme’ce davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerce; Özel Daire bozma ilamının araştırmaya yönelik olduğu, esas yönünden değerlendirmenin ilgili dosyanın tetkiki sonucu verilmesinin yerinde olduğu, yerel mahkemenin direnme kararının bu nedenle usul ve yasaya uygun olmadığı ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca usul ve yasaya uygun olduğu benimsenen direnme kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/I maddesi uyarınca hükmün tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere yapılan görüşmeler sonucunda 20.12.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.