Mirasçılıktan Çıkarma Nedir? Mirasçılıktan çıkarma bir diğer adıyla mirastan ıskat, belirli şartların varlığı halinde saklı pay sahibi mirasçıların kendi paylarından yararlanma imkanının engellenmesidir.
Saklı pay sahipleri, mirasçının altsoyu, anne ve babası ve sağ kalan eşidir.
Mirasçılıktan Çıkarma Sebepleri
Mirasçılıktan çıkarma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nun 510 ve 513.maddelerinde iki grup halinde düzenlenmiştir. TMK m.510 hükmünde düzenlenen husus bir cezalandırma aracı olarak düşünülebilir. Birtakım sebepler gereği miras bırakan alt soyunun miras hakkını engellemiştir.
TMK m.510 hükmüne göre;
“Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:
1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.”
TMK m.513 hükmünde düzenlenen husus ise önleyici nitelik taşımaktadır. Bu hükme göre;
“Mirasbırakan, hakkında borç ödemeden aciz belgesi bulunan altsoyunu, saklı payının yarısı için mirasçılıktan çıkarabilir. Ancak, bu yarıyı mirasçılıktan çıkarılanın doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülemesi şarttır.
Miras açıldığı zaman borç ödemeden aciz belgesinin hükmü kalmamışsa veya belgenin kapsadığı borç tutarı mirasçılıktan çıkarılanın miras payının yarısını aşmıyorsa, mirasçılıktan çıkarılanın istemi üzerine çıkarma iptal olunur.”
Mirasçılıktan Çıkarma Nasıl Yapılır?
Mirasçılıktan çıkarma bir ölüme bağlı tasarruftur. Bu nedenle miras sözleşmesi yahut vasiyetname ile mirasçılıktan çıkarma işlemi yapılabilmektedir. Miras sözleşmesi veya vasiyetnamede, mirastan çıkarma sebebi mutlaka yazmalıdır. Bu sebepler belirtilmeden yapılan mirasçılıktan çıkarma geçerli olmayacaktır.
Mirasçılıktan Çıkarılan Kişi Dava Açabilir Mi?
Mirastan çıkarma TMK m.510 ve 513’teki hususların varlığı halinde ve bunlara dayanılarak yapılabilir. Maddede düzenlenen hususların varlığı tespit edilemezse mirasçılıktan çıkarılan mirasçı tasarrufun iptali yahut tenkis davası açabilecektir.
Kanunda belirtilen şekle aykırılık veya miras bırakan kişinin ehliyetsizliği durumunda mirasçılıktan çıkarılan kişi iptal davası açabilir.
Herhangi bir sebep belirtilmeden yapılan yahut sebebin hukuki işlem açısından geçerli olmadığı durumlarda ise tenkis davası açılabilir.
İptal davası sonucunda kişi doğrudan miras payını alabilirken, tenkis davasında yalnızca kanunda belirtilen saklı payını alabilir.
Mirastan Yoksunluk
Mirastan yoksunluk durumunda mirasbırakan herhangi bir tasarrufta bulunmaz. Kişi kanunda sayılan bazı durumların varlığı halinde mirasçılık sıfatını kendiliğinden kaybetmektedir.
Mirasçılıktan Çıkarma Sebepleri
Mirastan yoksunluk TMK m.578 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Aşağıdaki kimseler, mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler:
1. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,
2. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,
3. Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler,
4. Mirasbırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar.
Mirastan yoksunluk, mirasbırakanın affıyla ortadan kalkar.”
Yargıtay Kararları
3. Hukuk Dairesi 2013/15148 E. , 2013/16683 K.
- VASİYETNAMENİN İPTALİ
- MİRASTAN ISKAT
- AĞIR SUÇ
- TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 532
“İçtihat Metni”
Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali, ıskat hükümlerinin iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacılar vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacılardan Ahmet T. vekilleri Av.Engin B. ile Av.Haluk B. geldiler. Aleyhine temyiz olunan davalılardan Nurten T. ve Uğur T. vekilleri Av.Mehmet Fatih B. ile Av.İlhan H. geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıların murisi Mehmet Salih T.’nın 02.08.1994 tarihinde düzenlediği vasiyetname ile davacı oğlu Ahmet T. ile diğer davacı (torunu) Salih Ziya T.ı’nın babası Ali’yi mirascılıktan çıkardığını, davalı (2.eşi) Nurten’in baskısı sonucunda özgür irade olmaksızın vasiyetnamenin düzenlendiğini belirterek, 02.08.1994 tarihli vasiyetnamenin iptalini, vasiyetname içeriğindeki ıskat, saklı paya indirgeme ve saklı payın nakit olarak alınmasına yönelik tasarrufların iptalini, murisin sağlığında yapmış olduğu danışıklı ve saklı paya tecavüz içerikli kazandırmaların geçersizliğinin tespitini ve iptaline ilişkin talep hakkının saklı tutulmasını talep etmiştir.
Davalılar vekili cevabında, TMK’nun 557. md.sindeki tasarrufun iptali şartlarının oluşmadığını, murisin kendi iradesi ile vasiyetnamenin düzenlendiğini beyan etmiştir.
Mahkemece; davacı Ahmet T. yönünden davanın reddine, davacı Salih Ziya T. yönünden, davacı Salih’in babası (murisin oğlu) Ali’nin mirastan ıskat edilmesi nedeniyle dava açmakta hukuki yararı olmadığından HMK’nun 115 md’si gereğince davanın usulden reddine, davaya dahil olan Ali T.’nın kızı Bedriye T. yönünden ise davanın takip edilmediğinden bahisle açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hükmü davacı Ahmet T. vekili temyiz etmiştir.
Dosya kapsamından, davacıların murisi Mehmet Salih T. tarafından düzenlenen dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetnameden önce düzenlenen 20.10.1988, 01.02.1989 ve 09.03.l990 tarihli vasiyetnamelerde çocukları davacı Ahmet ile diğer davacı Salih Ziya’nın babası Ali’yi mirasçılıktan çıkardığı ve en son düzenlenen ve dava konusu olan 02.08.1994 tarihli vasiyetnamede ise “Bundan önce noterde düzenlenen 3 vasiyetnameden rücü edildiğini, oğulları Ali ve Ahmet’in ıskat hükümleri dışında hükmü kalmadığını, 12.09.1988 tarihinde oğullarının kendisine karşı ağır hakaret edip, ölümle tehdit ettiklerini, bu nedenle oğulları Ali ve Ahmet’i mirastan ıskat ettiğini, Ali ve Ahmet’in çocuklarının sadece mahfuz hisse alacakları” yönünde açıklama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu vasiyetname, TMK’nun 532.md’si kapsamında noterde düzenlenen resmi vasiyetname niteliğindedir. TMK’nun 557.maddesinde sınırlı olarak sayılan vasiyetnamenin iptali sebeplerinin davada mevcut olduğu ispatlanamadığından mahkemece vasiyetnamenin iptali talebinin reddine ilişkin kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Mirasdan iskat, mahfuz hissenin temelini teşkil eden aile dayanışmasının zedelendiği hallerde, mahfuz hisseli mirasçıyı mirasdan uzaklaştırma olanağını miras bırakana tanıyan ölüme bağlı bir tasarruftur.
Bu tasarrufla vasiyetci mahfuz hisseli bir mirasçısını miras hakkından ve mahfuz hissesinden yoksun bırakır.
Normal koşullarda vasiyetci mahfuz hisse üzerinde tasarruf edemez, etse bile bu tenkis yolu ile iskat olunan mirasçılara dönebilir. Ancak iskat yolu ile ve iskat sebeplerinin gerçekleşmesi halinde mahfuz hisseden yoksun kalma konusu gündeme gelir.
Vasiyetci her zaman ve dilediği taktirde mahfuz hisse dışında kalan hisseler üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir. Onun için mirasdan iskat sadece mahfuz hisseli mirasçılar hakkında hüküm ifade eder.
Mirasdan iskat murisin tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufu ile gerçekleşir.
İskat cezai (olağan) ve koruyucu olmak üzere iki türlüdür.
Mirascı miras bırakana ve yakınlarından birine karşı Medeni Kanunun 510.maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) iskat nedenleri doğmuş olur.
Koruyucu iskat ise: Tamamen iyi niyete dayalı adından anlaşılacağı üzere murisin iskat ettiği mirasçının çocuklarını koruma amacına yöneliktir.
Cezai (olağan) iskat sebepleri iki kısımda incelenebilir.
1- Mirasçının murisine ve onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesidir. Bu suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mahkumiyet kararı bulunması da koşul değildir. Afdan ve zamanaşımından yararlanılmasının da önemi yoktur.
Ağır suçdan amaç miras bırakanın şahsiyet haklarına, beden tamlığına, mamelekine yönelik onunla aile bağlarının kopduğunu gösteren hukuka aykırı bir fiildir. Bunun belirlenmesinde ceza hukuku değil Medeni Hukuk kuralları gözönünde bulundurulacaktır. Mirasbırakanın yakınlarına karşı aynı nitelikte işlenen suçlarda iskat nedenidir. Yani suçun mutlaka murise karşı işlenmiş olması da koşul değildir.
Yakınlık kavramına murisin sevgi, saygı ve bağlılık duyduğu tüm kişiler örneğin arkadaşlar, nişanlı, öğretmen, öğrenci, ona bakan onu koruyan veya onun baktığı, koruduğu v.b. kişilerde dahildir (MK. 457/1 md.).
2-Mirasçının murise ve ailesine karşı kanunen mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük bir kusurlu davranışla yerine getirmemesi (MK. 457/2. md.).
Örneğin; Medeni Kanunun 151.maddesinde düzenlenen sadakat, yardım, bağlılık, çocuklara itina gösterme görevini yapmaması,
Ana baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağları, yoksulluğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu (MK. madde 315) aile birlik ve huzuru bozan davranışlarda bulunmama ilkelerine aykırı hareketler v.b. gibi.
Aynı nedenlerle evlatlık da mirasdan iskat edilebilir veya aynı nedenlere dayalı olarak evlatlığın evlatlık ilişkisinin kaldırılması davası da açılabilir (MK. madde 258, 457). .
Ancak, bu haklar şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan mirasçılara geçmez, sadece muris tarafından kullanılabilir. Mirasçılar bu konuda açılmış bir dava varsa murisin ölümü halinde bu davalara devam edebilirler.
İskat sebebi açık olmalı, belirli bir eyleme, işleme ve davranışa dayanmalıdır. Sadece mirasdan iskat ettim, miras dışı bıraktım, bana ilgi göstermedi v.b. gibi gerekçesiz sözler yeterli sayılmamalıdır. İskat sebebi kabul edilen olayların delillerinin gösterilmesi de mirasçının iskata itirazı halinde diğer tarafa kolaylık sağlayacağından, tasarrufda yer almalıdır (MK. madde 512/2).
İskat edilen şahsın iskatla mirascılık sıfatı sona erer. Ancak, iskat mahfuz hissenin tamamına ilişkin olabileceği gibi bir kısmına ilişkin de olabilir.
Miras hakkından tamamen iskat olunan kimse terekeden hisse talep edemiyeceği gibi tenkis davası dahi açamaz.
Kısmi iskat halinde ise, mirasçının mirascılık sıfatı devam eder. Çünkü iskat haricinde kalan saklı payın bir kısmını bu mirasçı iktisap edecektir.
Mirasbırakanın mirasdan iskat ettiği şahıs lehine mal vasiyetinde bulunması da mümkündür.
İskat şahsidir. İskat olunanın mahfuz hisseli füruuna şamil olamaz.
İskat haksız ise iskat edilen1 mirasçı davacı: İskata itiraz edebilir ve iskatın iptalini veya tenkisini isteyebilir (MK. madde 512/2).
Dava, iskat olunan şahıs dışındaki ıskattan yararlanan diğer kanuni mirasçılar aleyhine açılır.
Genel olarak iskata itiraz nedenleri:
Davacı genel olarak vasiyetcinin ehliyetsiz olduğunu, iskatın hata, hile, ikrah sonucu yapıldığını ortaya koyarsa veya vasiyetname şeklen geçersiz ise iskat tasarrufu iptal edilir ve mirasçı iskat edilmemiş gibi tüm miras hakkına kavuşur.
Özel olarak iskata itiraz nedenleri:
Cezai (olağan) iskatın hükümsüz kılınması konusunda ölüme bağlı tasarrufun genel olarak hükümsüzlüğü yanında Medeni Kanunun 512.maddesinde belirlenen bazı özel durumlarda mirasdan iskat edilen mirasçıya, iskata ilişkin ölüme bağlı tasarrufa itiraz ederek onu kısmen veya tamamen etkisiz bırakma imkanı tanınmıştır.
İskat edilen mirascı, bu itirazını duruma göre tenkis veya iptal davası açmak suretiyle gerçekleştirir.
TMK’nun 510.maddesinde “Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf ile saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak, 1)Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, 2) Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse mirasçılıktan çıkarabilir” hükmü getirilmiştir. (Ayrıca mirasçının temyiz kudretine haiz olarak kasıtlı ve kusurlu davranışlarıyla belirli bir fiili yapması şartı aranacaktır. Ancak, muris kusurlu davranışı ile ıskata neden olan olaylara sebep olmuş ise iskat şartları oluşmayabilir. Bu hususun takdiri ise olayların akışına göre, hakime aittir.)
TMK’nun 512/1. maddesinde “Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.” 2.fıkrasında “Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer”. 3.fıkrasında ise “Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapılmışsa, çıkarma geçersiz olur” hükmü getirilmiştir.
Mirasbırakan Mehmet Salih T., davacıyı mirastan çıkarma sebebini 02.08.1994 tarihli vasiyetnamede açıklamıştır. Vasiyetnamenin 3.sayfasında “12.09.1988 tarihinde çocukları Ahmet ve Ali’nin kendi bürosuna geldiklerini, bir evlada yakışmayacak şekilde ağır hakaretlerde bulunduklarını, ölümle tehdit edip, aynı günün gecesi evine gelerek hakaret ve tehditlerini tekrar ettiklerini, saygı ödevinde çok ağır kusur işlediklerini, bu olaylara Fadik Y., Murat C. ve Veli O.’nun tanıklık yaptıklarını, bu durumun Sarıyer Suh Hukuk Mahkemesi’nin 1988/264-D.iş sayılı dosyası ile sabit olduğunu, o tarihten beri iki oğlu ile ilişkilerinin düzelmediğini, bu sebeple mirastan ıskat edildiklerini” belirtmiştir.
TMK’nun 510/1.maddesinde, mirasçının ağır suç işlemesi halinde mirasçılıktan çıkarılacağı açıklanmıştır. Buradaki “ağır” kelimesi ceza hukuku anlamında kullanılmış değildir. Buradaki ağır terimi hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir.
Başka bir deyişle, kanun koyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonucuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, fiilin aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığı ve fiilen de koparmış olup olmadığını araştırarak sonucuna göre karar verecektir. Koparacak nitelikle olmasından kasıt, suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, subjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. Kanunun ağır terimi ile kastettiği budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda koparmamışsa, subjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz (Prof. Dr. Mustafa Dural, Prof. Dr. Turgut Öz- Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, İstanbul 2011, syf.200 vd.).
Suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza hukuku prensipleri değil, medeni hukuk esaslarıdır. Mirasçının, mirasbırakanı ağır bir şekilde zedeleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren bir suç işlemesi halinde, bu kişi mirastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin takdir hakkı bulunması zorunludur (Prof.Dr.Zahit İmre, Prof. Dr.Hasan Erman, Miras Hukuku-İstanbul 2006 syf-234 vd.).
Aile bağlarını koparıcı fiilin işlenmesinde mirasbırakan da en azından mirasçı kadar kusurlu bulunuyor ise ıskat geçerli değildir (Prof.Dr.Necip Kocayusufpaşaoğlu, Miras Hukuku, 3.baskı, İstanbul 1987, syf. 310 vd.).
Dava konusu vasiyetnamede yer alan Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.10.1988 tarih, 1988/264 D.iş sayılı delil tespit tutanağında tanık olarak ifadesi bulunan Fadik Y., Murat C. ve Veli O.’nun; Ahmet ve Ali’nin, murise kötü davranışta bulunduğunu görmediklerini, 12.09.1988 günü murisin çocuklarına “yanıma gelmeyin” dediğini, çocuklardan birinin “ya ölümü çiğnemeden geçemezsin” dediğini, ya da “ya sen ölürsün ya da ben” dediğini duyduklarını beyan etmişler ise de, mahkeme zaptında bu beyanların net olmadığı tutanaktaki tanıkların aynı olay nedeniyle davacıların sözlerini dahi farklı duyduklarını söyledikleri gibi tartışma anında fevren söylenmiş sözler niteliğinde olduğu, ayrıca tartışmanın başlama sebebinin de davacının annesine karşı muris tarafından yapıldığını düşündükleri haksız davranış nedeniyle babalarına karşı savunmada bulundukları, olaylar bütün olarak değerlendirildiğinde tartışmanın başlamasında murisinde kusurunun bulunduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca, mahkemede dinlenen diğer tanık ifadelerine göre mirasçı davacı oğlunun, murise karşı ağır suç işlediğine dair görgüye dayalı net ifadeleri olmadığı gibi mirasbırakanın davacının annesi ile evli olduğu dönemde o tarihte resmi nikahlı eşi olmayan davalı Nurten’in mirasbırakandan çocuğu olduğu ve tutanak tarihine yakın zamanda mirasbırakan tarafından 1.eşi (davacının annesi) aleyhine boşanma davası açıldığı ve söz konusu tartışmanın anneleri aleyhine açılan bu dava sebebiyle başladığı, kasten ika edilmiş bir fiil olmadığı, ayrıca bu olaydan sonra davacı ile 02.02.2009 tarihine kadar yaşayan muris babası ile aile ilişkilerinin fiilen kopmadığı ve subjektif şartın da gerçekleşmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda, mahkemece; dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetname ile mirasbırakan Mehmet Salih T.’nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.11.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
3. Hukuk Dairesi 2015/11250 E. , 2015/20949 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının eşi, davalıların babası olan muris … tarafından düzenlenen 22.10.1997 tarihli vasiyetname ile malvarlığını ilk eşinden olan davalı çocuklarına bıraktığını, vasiyetnamede davacı ikinci eşini mirastan ıskat ettiğini belirterek, yasaya aykırı düzenlenen vasiyetnamenin iptalini, olmadığında saklı payının tenkisini talep etmiştir.Davalılar cevabında, tarafların murisi …’ın vasiyetname ile davacıyı mirastan ıskat ettiğini beyan etmiştir.Mahkemece; davacının mirastan ıskat edilme sebepleri oluşturmadığından bahisle davanın kabulüne, 22.10.1997 tarihli vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş, hükmü davalılar vekili temyiz etmiştir.Tarafların ortak murisi … tarafından düzenlenen 22.10.1997 tarihli vasiyetnamede, 1982 yılında davacı ikinci eşi ile evlendiğini, davacının kendi babasından kalan taşınmazlarını kendi kardeşlerine evlenmeden önce temlik ettiğini, davacıya sorduğunda “Devretmeyip de senin piçlerine mi bıraksaydım” dediğini, buna üzüldüğünü, moralinin bozulduğunu belirterek davacı ikinci eşini mirastan ıskat ettiğini, malvarlığını ilk eşinden olma davalı çocuklarına vasiyet ettiğini beyan etmiştir.Mirastan ıskat, murisin tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufu ile gerçekleşir. Iskat, cezai (olağan) ve koruyucu olmak üzere 2 türlüdür. Mirasçı, miras bırakana ve yakınlarından birine karşı TMK.nun 510.maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) ıskat nedenleri doğmuş olur. Koruyucu ıskat ise, tamamen iyi niyete dayalı adından anlaşılacağı üzere murisin ıskat ettiği mirasçıdan çocuklarını koruma amacına yöneliktir.Davada, 22.10.1997 tarihli vasiyetnamede ıskat sebebi yazılmasına rağmen murisin davacı eşi ile 20.10.2008 ölüm tarihine kadar evliliklerini devam ettirdiklerine göre yasada aranan ıskat sebeplerinin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.Ancak, ıskat edilen şahsın ıskatla mirasçılık sıfatı sona erer. Iskat, mahfuz hissenin tamamına ilişkin olabileceği gibi bir kısmına ilişkin de olabilir.
Miras hakkından tamamen ıskat olunan kimse terekeden hisse talep edemeyeceği gibi tenkis davası dahi açamaz.TMK.nun 512.maddesinde, “Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.
Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur.” hükmü getirilmiştir. Mirasbırakan …’ın, 22.10.1997 tarihli vasiyetnamede açıkladığı davacıyı mirastan ıskat sebebinin ispatı, çıkarmadan yararlanan davalı mirasçılarına düşmektedir. Davalılar, mirastan ıskat sebebini ispat edemediğinden TMK’nun 512/3. maddesi gereğince mirastan ıskatın miras bırakanın tasarruf nisabı oranında geçerli olması gerekir. Başka bir ifadeyle tasarruf nisabı sınırları içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskatına ilişkin bölümün hükümsüzlüğüne karar verilerek davacının saklı payını talep edebileceği ve davaya tenkis davası olarak devam edileceği düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; TMK.nun 512/3.maddesi gereğince, mirascılıktan çıkarmaya yönelik ölüme bağlı tasarrufun davacı mirasçının saklı payının tasarruf nisabı oranında yerine getirilerek davaya TMK.nun 564. vd. maddelerinde açıklanan tenkis davası olarak devam edilmek suretiyle murisin terekesinde bulunan tüm aktif ve pasifinin belirlenmesinden sonra uzman bilirkişiden alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurmak olmalıdır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2015/13925 E. , 2016/2708 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.03.2012 gününde verilen dilekçe ile mirasçılık belgesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; mahkemenin görevsizliğine dair verilen 14.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, mirasçılık belgesi verilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, murisi (annesi) …’ın davalı tarafından öldürüldüğünü, TMK’nın 578. maddesi gereğince murisi öldürmenin mirastan yoksunluk sebebi olduğunu, davalının mirastan mahrumiyetine göre miras paylarını gösterir şekilde …’a ait mirasçılık belgesinin verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın mirastan yoksunluğun tespitine ilişkin olduğu ve davaya bakma görevi asliye hukuk mahkemesine ait olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
HMK’nın 33. maddesi gereğince bir davada maddi olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime ait bir görevdir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde murisi öldüren davalının mirastan mahrumiyetine göre miras paylarını gösterir şekilde veraset ilamının verilmesini istemiştir. TMK’nın 598. maddesi gereğince başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesinde mahkemelerin görevinin kanunla belirleneceği, 2. maddesinde ise dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalar ile şahıs varlığına
ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 4/1-ç maddesinde, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hakiminin bu kanun ile diğer kanunların sulh hukuk mahkemesi’ni görevlendirdiği davaları göreceği açıklanmıştır. Öte yandan; aynı Kanun’un 383. maddesinde çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin aksine bir düzenleme olmadığı sürece sulh hukuk mahkemesi olduğu belirtilmiş, 382/2-c maddesi hükmünde ise miras hukukundaki çekişmesiz yargı işleri belirtilirken mirasçılık belgesinin verilmesi istemine ilişkin davalar da bu kapsamda sayılmıştır.
TMK’ nın 578. maddesi gereğince murisi kasten veya hukuka aykırı olarak öldüren ya da öldürmeye teşebbüs edenler mirasçı olamazlar, Mirastan yoksun olma veraset belgesi istemeye engel değildir. Kişiseldir ve yalnız yoksun olanı etkiler. Mirastan yoksun olanın altsoyu, mirasbırakandan önce ölen kimsenin altsoyu gibi mirasçı olur (TMK m. 579). Eylem kime karşı yapılmışsa sadece o kişi nedeniyle mirasçılık kaybedilir. Mirastan yoksunluk kendiliğinden sonuç doğurduğundan ayrıca bir mahkeme kararı alınmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle mirasçılık belgesinde miras paylarını gösterecek şekilde hüküm kurulması sonra da mirastan yoksunluk nedeni ile yoksun olan kişinin miras payının kime kalacağının belirtilmesi sureti ile mirasçılık belgesi verilmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davalarda görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu gözetilmeden görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 03.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2016/3837 E. , 2017/267 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından 11/02/2016 gününde verilen dilekçe ile mirasçılık belgesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 15/02/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, muris …’nın mirasçılık belgesi talebine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, …’nın muris …’yı kasten öldürmeye azmettirme suçundan kesinleşmiş mahkumiyetinin bulunduğunu, …’nın mirastan yoksun olduğunu, …’nın diğer eşinden olan altsoyunun …’nın mirasçısı olamayacağını beyan ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Mirasbırakanı öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler mirasçı olamazlar (TMK m. 578/1). Mirastan yoksunluk kişiseldir. Bu nedenle yalnız yoksun olanı etkiler. Mirastan yoksun olanın altsoyu mirasbırakandan önce ölen kimsenin alt soyu gibi mirasçı olur. Ancak halefiyet kuralı yalnız zümre mirasçıları bakımından hüküm ifade eder (TMK m. 520, 521). … mirasbırakanı kasten öldürmeye azmettirmiş olması nedeni ile mirasçı olamaz. …’nın diğer eşinden olan altsoyu Ali Sami Tığlı, Büşra Halil ve Halil İbrahim Tığlı da zümre mirasçısı olmadığından mirasbırakana mirasçı olamaz ancak mirastan yoksunluk sadece ilgili mirasbırakana özgüdür. Miras bırakan …’nın eşi … tarafından öldürülmesi üzerine mirasçıları … mirasbırakandan sonra altsoy bırakmadan vefat etmesi nedeniyle payı babası …’ya ve mirasbırakanın diğer mirasçılarına geçecektir. Bu şekilde mirasçıları ve miras paylarının tespiti gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
16. Hukuk Dairesi 2016/4849 E. , 2018/7189 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
… sonucu … İlçesi … Mahallesi çalışma alanında bulunan 782 parsel sayılı 1940 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı … adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacılar …, … ve…, çekişmeli taşınmazın müşterek muristen intikal ettiği ve mirasçılar arasında terekenin taksim edilmediği iddiasına dayanarak miras payları oranında tapu iptal ve tescil istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacı….’un davasının reddine, davacılar … ve…’un davasının kabulü ile çekişmeli 782 parsel sayılı taşınmazın 2/12’şer payının iptali ile davacılar …. ve … adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı … vekili ve davacı … mirasçısı olarak … vasisi tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacı … mirasçısı …’un vasisi tarafından hüküm temyiz edilmiş ise de; Temyiz talebinde bulunan …’un, davacı …. oğlu olan babası…’u kasten öldürmekten … 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.12.2010 tarih ve 1998/280 Esas, 2010/356 Karar sayılı kesinleşmiş ilamıyla mahkum edildiği, miras bırakanını kasten ve hukuka aykırı olarak öldürmenin TMK’nın 578/1. maddesi gereğince mirastan yoksunluk sebebi olduğu, yasa gereği mirastan yoksun olan …’un temyizde hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmakla, vasisi Av. … vasıtasıyla yapmış olduğu temyiz inceleme isteminin REDDİNE,
2- Davalı … vekilinin temyiz inceleme isteğine gelince; Çekişmeli 782 parsel sayılı taşınmazın, karar tarihinden sonra davalı kayıt maliki … tarafından satılarak üçüncü kişiye devredildiği anlaşılmaktadır. 1086 sayılı HUMK’nın 186. ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi uyarınca, dava sırasında dava konusunun üçüncü kişiye devri halinde, davacının seçimlik hakkı bulunmaktadır. Buna göre davacı, davasını eski malike karşı tazminat davasına dönüştürebileceği gibi, devreden kişiye karşı olan davasından vazgeçerek davaya, yeni maliklere karşı devam edebilir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31.05.2013 tarih 2012/1853 Esas, 2013/803 Karar sayılı ilamında da, “davada taraflardan birinin müddeabihi başkasına temlik ettiğini öğrenen mahkemenin, bu hali kendiliğinden gözeterek seçimlik hakkına binaen davacıdan talebini sorması ve davacının vereceği cevaba göre” işlem yapılması gerektiği açıklanmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece, dava konusu taşınmazın kararın kesinleşmesinden evvel üçüncü kişilere devredildiği gözetilerek, davacı tarafa seçimlik haklarından hangisini kullanmak istediği sorulmalı; yeni malike karşı davaya devam etmek istenmesi halinde, çekişmeli taşınmazı devralan kişiler yöntemince davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilip iddia ve savunma doğrultusunda deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 29.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.