Hakaret Suçu

Hakaret suçu Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde hükmünde “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.” denmektedir. Bu maddeye göre hakaret suçu doğrudan doğruya kişiye karşı işlenebileceği gibi kişinin gıyabında da işlenebilecektir.

Hakaret Suçunun Yasal Unsurları

Hakaret suçunun oluşması için bir kimseye karşı onur, şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte somut olgu isnadı veya bu unsurları rencide edici nitelikte bir sövme fiili mevcut olmalıdır. Bu iki durum seçimlik harekettir. Suçun konusu kişinin onur, şeref ve saygınlığıdır. Faili ise herkes olabilir. Mağdur, somut olgu isnadı veya sövme sonucunda şeref, onur ve saygınlığı rencideye uğrayan kişidir. Hakaret doğrudan doğruya yapılmayıp gıyapta yapılmış ise fiilin cezalandırılabilmesi için en az üç kişiyle ihtilat edilmesi gerekir.

Mağdurun belirlenmesi başlıklı TCK m.126 hükmünde; “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” denilmek suretiyle üstü kapalı veya isim belirtilmeden yapılan hakaret beyanlarında mağdurun şahsına yönelik olduğu hususunda bir duraksamaya yer olmaması, şüpheye yer bırakmamasını yani ‘matufiyet’ unsurunu aranmaktadır.

Hakaret Suçunun Nitelikli Halleri

Hakaret suçunun nitelikli halleri Türk Ceza Kanunu’nun 125/3. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

Ayrıca TCK m.125/4 hükmünde “Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.” Denilmek suretiyle cezanın artırılmasını gerektiren hal de öngörülmüştür.

Uygulamada sıklıkla kamu görevlisine karşı yapılan her hakarette TCK m.125/3-a uygulanacağı saikiyle hareket edilmektedir. Ancak TCK m.125/3-a hakaretin yöneltildiği kişinin kamu görevlisi olmasının yanında hakaret fiilinin görevinden dolayı işlenmiş olduğu şartını da aramaktadır.

Hakaret Suçunda Uzlaşma

Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret fiilinin işlenmesi dışında diğer hakaret fiillerinin soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. CMK m.253/1-a gereği kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret fiili dışındaki fiiller uzlaşmaya tabidir. Bu nedenle hakaret suçunda taraflar arasında öncelikle uzlaşma prosedürünün uygulanması gerekir eğer taraflar bu şekilde bir uzlaşmaya varamazlarsa soruşturma ve kovuşturmaya devam edilebilir.

Hakaret Suçunda Cezasızlık Halleri

Türk Ceza Kanunu’nun 129.maddesine göre;

(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.

(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

Bu hükümler dikkate alındığında hakaret fiili eğer ki bir haksız fiil neticesinde zarar gören kişi tarafından bu haksız fiile tepki olarak işlenmişse cezada indirime gidilir yahut ceza verilmeyebilir. Kasten yaralama suçuna karşılık olarak mağdur hakarette bulunmuşsa kişiye ceza verilmez. Son olarak hakaret içeren fiilin kendisine yönelen kişi bu fiile karşılık olarak hakarette bulunmuşsa cezada indirime gidilir veya ceza verilmeyebilir.

Karşılıklı Hakaret Nedir?

Bir kişi diğer bir kişiye hakaret ettiğinde hakaretin yöneldiği kişi de ilk hakarette bulunan kişiye karşı hakaret yöneltmişse karşılıklı hakaret meydana gelmektedir. TCK m.129/3’te “hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir” şeklinde bu husus düzenlenmiştir. Buna göre böyle bir durumda her iki tarafın cezasında indirime gidilebileceği gibi yalnızca bir tarafın cezasında indirime gidilebilir yahut ceza verilmesinden vazgeçilebilir.

Hakaret Suçunun Haksız Fiile Tepki Olarak İşlenmesi

TCK m.129/1 hükmüne göre “hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” Bu hükme göre, bir kişi bir başka kişiye haksız fiilde bulunmuşsa haksız fiile uğrayan kişi de bunun karşılığında hakarette bulunmuşsa cezada indirime gidilir yahut ceza verilmesinden de vazgeçilebilecektir.

Yargıtay Kararları

18. Ceza Dairesi         2016/519 E.  ,  2018/310 K.


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Hakaret, tehdit
HÜKÜMLER : Mahkumiyet

KARAR

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
A- Sanık hakkında …’ya yönelik tehdit suçu için kurulan hükmün incelenmesinde;
Sanık hakkında …’ya yönelik tehdit suçu için verilen kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, karar tarihi itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca sanık …’nın tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
B- Sanık hakkında …’ya yönelik hakaret, …’a yönelik hakaret ve …’e yönelik hakaret suçları için kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1- Sanık hakkında …’ya yönelik hakaret ve …’e yönelik hakaret suçları için kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Sanığa yükletilen hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemleriyle doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından, sanık …’nın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,
2-Sanık hakkında …’a yönelik hakaret suçu için kurulan hükmün incelenmesinde;
Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Mahkeme kabulüne göre sanığın katılan …’a yönelik “terbiyesiz” şeklindeki kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, hakaret suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık …’nın temyiz nedenleri yerinde görülmekle tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17/01/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

4. Hukuk Dairesi         2015/8182 E.  ,  2016/7403 K.
“İçtihat Metni”



MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


Davacı-karşı davalı … vekili Avukat … tarafından, davalı-karşı davacı … aleyhine 17/03/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; dava-karşı davanın reddine dair verilen 14/10/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı karşı davalı vekili ve davalı-karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava ve karşı dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, dava ve karşı davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı-karşı davalı, .. görev yapan milletvekili olduğunu, davalının da aynı sıfatla görev yaptığını, .. toplantısı sırasında, davalının içi su dolu bardağı fırlattığını, sonrasında da “ .. ” sözleriyle hakaret ettiğini, sarf edilen sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu iddia ederek, uğradığı manevi zararın davalıdan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı-karşı davacı, .. görev yapan .. milletvekili olduğunu, karşı tarafın “ .. ” gibi sözleri neticesinde, ağır tahrik sonucu “ .. ” kelimesini sarf ettiğini, sarf edilen sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu iddia ederek uğradığı manevi zararın tazmini isteminde bulunmuş; asıl davanın da reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, taraflarca sarf edilen sözlerin oluşan tartışma sonrasında karşılıklı olarak sarf edildiği, kişilik haklarını ihlal eder nitelikte olmadığı gerekçesiyle dava ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
Davaya konu olay; .. toplantısı sırasında meydana gelmiştir. Davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacının toplantı sırasında birbirlerine sarf ettikleri sözler kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaktadır. Fakat hüküm gerekçesinde sarf edilen sözlerin karşılıklı olmasından dolayı dava ve karşı davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Karşılıklılık hususu, tazminat miktarının belirlenmesinde gözetilmelidir. Şu halde; mahkemece, belirtilen hususlar gözetilerek taraflar lehine uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, dava ve karşı davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle taraflar yararına BOZULMASINA ve taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 02/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Ceza Genel Kurulu         2018/462 E.  ,  2020/143 K.

  •  


“İçtihat Metni”


Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 666-78

Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık … (Ecevit) Toprak’ın TCK’nın 125/3-a, 125/4, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Karamürsel (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 28.03.2014 tarih ve 82-297 sayı ile verilen hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 11.10.2017 tarih ve 40646-10756 sayı ile;
”Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Bu şekilde kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Olay günü sanığın, katılana söylediği kabul edilen ‘işini yapmıyor, karaktersiz herif’ şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinde hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkûmiyet kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesi ise 07.02.2018 tarih ve 666-78 sayı ile;
“Sanık savunması, müşteki ve tanık ifadeleri, sanığa ait nüfus kayıt örneği ile adli sicil kaydı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar Karamürsel Kapatılan Sulh Ceza Mahkemesinin yukarıda belirtilen mahkûmiyet hükmü sanığın sabit görülen eyleminin hakaret suçunu oluşturmayacağından bahisle bozulmuş ise de sanığın sabit görülen Karamürsel Adliyesinde zabıt katibi olan katılana üstlendiği kamu görevi ile ilgili olarak ‘karaktersiz herif’ demek eylemi katılanın onur, şeref ve saygınlığını zedeler düzeyde mahkememizce değerlendirilmiştir. Sanığın bu sözleri eleştiri sınırını aşar mahiyettedir” gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceden olduğu gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.05.2018 tarihli ve 25928 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daire’ye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 20.09.2018 tarih ve 3676-11498 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
26.12.2013 tarihli tutanağa göre; Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/60 değişik iş numaralı dosyasında taraf olan sanık …’a adresinde bulunamaması nedeniyle bilirkişi raporunun tebliğ edilemediği, 25.12.2013 tarihinde dosyada taraf olmayan ve şirketin yetkilisi olduğunu söyleyen bir şahsın dosyadan bilirkişi raporunu istediği, kâtip olarak görev yapan katılan …’nin bu şahsa sanığın bizzat gelmesinin gerektiğini söylediği, 26.12.2013 tarihinde sanığın kaleme gelerek tanık kâtip …’dan bilirkişi raporunu istediği, ancak bilirkişi raporunun on beş sayfa olması nedeniyle mübaşir refakatiyle rapordan alabileceğinin söylendiği, kalem personeli olan mübaşirin izinli olması ve ceza mahkemesi mübaşirinin de duruşmada olması sebebiyle fotokopi için ceza mahkemesi mübaşiriyle birlikte dosyadan bilirkişi raporunun alınması gerektiği bilgisinin verildiği, bunun üzerine sanığın kalemden ayrıldığı, aynı gün saat 15:00 sıralarında yeniden kaleme gelen sanığın katılana hitaben “Benim dosyamı çıkart.” dediği, o sırada bir talimat evrakının UYAP iş listesinden silinmesi için “Haberci” isimli program üzerinden UYAP sorumlusu … ile görüşen katılanın “Şu anda bir görüşmem var beş dakika beklerseniz dosyanıza bakacağım” dediği, sanığın “Seni bekleyemem arkadaşım dosyama bak bende iş yapıyorum” diyerek sert bir şekilde kalem içerisinde konuşmalarına devam ettiği, katılanın “Ecevit bey işleminizi yapacağım sadece beş dakika bekleyin” demesi üzerine sanık “Bekleyemem kardeşim dosyamı çıkart seni mi bekleyeceğimi şimdi kaymakamın yanına gidiyorum, seni şikayet edeceğim” şeklinde yüksek sesle konuşmaya başlayınca yazı işleri müdürü tanık … tarafından yüksek sesle konuşulmaması, bir sorun varsa kendisine söylemesi gerektiğinin söylediği, sanığın “Ben buraya üç defa gelmek zorunda değilim, herkes işini yapacak, ben buradayım işte ne var?” diyerek bağırmaya devam ettiği, bu esnada kalemde “Ne oluyor?” diye çıkışmalar olunca sanığın katılana hitaben “İşini yapmıyor karaktersiz herif.” diyerek kapıyı kapatarak gittiği,
Katılan … aşamalarda; Karamürsel Adliyesi Asliye Hukuk Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak çalıştığını, 26.12.2013 tarihinde saat 15.00 sıralarında, Asliye Hukuk Mahkemesi kaleminde görevini ifa etmekteyken, sanık Ecevit’in kaleme geldiğini, bu sırada UYAP görevlisi ile görüşmekte olduğunu, sanığın kendisine “Benim burada bir dosyam var çıkartır mısın?” şeklinde talepte bulunduğunu, kendisinin de “Beş dakika bekleyebilir misiniz? İşim hâlledeyim çıkartacağım.” dediğini, ancak sanığın “Ben bekleyemem kardeşim işim acele.” diye cevap verdiğini, kendisin ise “Ben sizin kardeşiniz değilim.” diye karşılık verdiğini, bu sırada kalemde bulunan müdürün sanığa sakin olmasını söylediğini, bunun üzerine sanığın kendisine hitaben “Ben sizi kaymakamlığa şikâyet edeceğim.” dediğini, kendisin de “Şikayet hakkınız vardır tabi edebilirsiniz.” diye cevap verdiğini, bu arada kalemde bulunan hâkime hanım Sema Atay Birinci’nin sanığa agresifliğinin nedenini sorduğunu, sanığın hâkime hanıma hitaben “Biz de işlerimizi yapıyoruz bizim de işlerimiz var.” dedikten sonra kapıyı vurarak çekip gittiğini, giderken de “İşini yapmıyor, karaktersiz herif.” diye söylendiğini, bir müddet sonra sanığın tekrar kaleme geldiğini, yine agresif tavırlarına devam ettiğini, kendilerine hitaben işlerini yapmakla yükümlü olduklarını hoş olmayan kaba bir tavırla ifade ettiğini, sonra tanık Şükrü’nün sanığa istemiş olduğu raporu verdiğini,
Tanık … aşamalarda; Karamürsel Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptığını, katılanın mahkeme kaleminde kâtip olarak çalıştığını, olay günü sanığın kaleme gelerek katılandan mahkemelerinde bulunan dosyasını çıkartmasını istediğini, katılanın sanığa beş dakika beklemesi gerektiğini, işlerini hâlledince ve mübaşir gelince dosyasını çıkartacağını söylediğini, sanığın buna rağmen sabırsız ve agresif tavırlarla tekrar tekrar aynı talepte bulunduğunu, kendilerini kaymakamlığa şikayet edeceğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin sanıkla muhatap olarak kaymakamlığın mahkemelerle ilgili bir yetkisi olmadığını, eğer kâtiple ilgili bir şikâyeti varsa kendisine anlatabileceğini, kalemin amirinin kendisinin olduğunu açıkladığını, ardından sanığın daha da agresifleştiğini, kapıya doğru yöneldiğini, dışarıya çıkarken katılana hitaben “İşini yapmıyor karaktersiz herif” dediğini ve kapıyı çarparak kalemden çıktığını,
Tanık … aşamalarda; Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, olay günü sanığın kaleme geldiğini ve katılandan dosyasını çıkartmasını istediğini, katılanın sakin bir tavırla sanıktan beş dakika beklemesi gerektiğini, işleri bitince dosyayı kendisinin çıkartacağını söylediğini, buna rağmen sanığın agresif ve sabırsız tavırlarıyla aynı taleplerini yinelediğini, katılana doğru yürüdüğünü, el kol hareketleri yaptığını, katılanı kaymakama şikâyet edeceğini söylediğini, bunun üzerine tanık İzzet’in sanığa müdahale ederek bir sorun varsa kendisine söylemesi gerektiğini açıkladığını, ardından sanığın kalemden çıkarken katılana hitaben “İşini yapmıyor karaktersiz herif.” dediğini, katılanın bu olay sırasında soğukkanlılığını koruduğunu,
Tanık … aşamalarda; Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, 25.12.2013 tarihinde mahkeme kalemine ismini bilmediği erkek bir şahsın gelerek 2013/60 değişik iş sayılı dosyada karşı taraf olan sanık adına dosyadaki bilirkişi raporunun bir örneğini katılan …’dan istediğini, bu şahsın sanığın vekili veya kanuni temsilcisi olmaması nedeniyle kendisine örnek veremeyeceklerini söylediklerini, ertesi gün saat 09.30 sıralarında sanığın bir önceki gün kaleme göndermiş olduğu çalışanıyla birlikte kaleme geldiğini, kendisinden 2013/62 değişik iş numaralı dosyadaki bilirkişi raporunu istediğini, dosyayı kontrol ettiğinde sanığın isminin dosyayla bir alakasının olmadığını tespit ederek örnek veremeyeceğini söylediğini, sanığın “Dün vardı da bugün nasıl olmaz?” diyerek agresif tavırlarla cevap verdiğini, sanığın kimlik numarası ile sorgulama yaptığında dosya numarasını yanlış söylemiş olduğunu, aslında 2013/60 numaralı dosyadan örnek istediğini anladığını, dosyayı kontrol ettiğinde bilirkişi raporunun en az on beş sayfa olduğunu gördüğünü ve bu yüzden mübaşir ile fotokopi çektirmeleri gerektiğini söylediğini, mübaşir izinde olduğu için ve Asliye Ceza Mahkemesi mübaşiri de duruşmada olduğu için sanığa öğleden sonra gelmesinin söylendiğini, öğleden sonra saat 15.00-16.00 sıralarında sanığın kaleme geldiğini, o sırada herkes bir işle meşgul olduğu için doğrudan katılan ile konuşmaya başladığını, sanığın katılana “Dosyamı çıkartsana” dediğini, katılan da o sırada bir işle uğraştığı için “Beş dakika beklerseniz işimi bitirip sizinle ilgileneceğim.” dediğini, bunun üzerine sanığın agresif tavırlarla ve bağırarak “Ben her gün buraya mı geleceğim, bizimde işimiz var, sizi gidip kaymakama mı şikayet etmek gerekiyor?” dediğini, sanığı sakinleştirmeye çalışsalar da agresif tavırlarına devam ettiğini, bu sırada yazı işleri müdürünün araya girerek sanığa “Bir şikayetin varsa bana söyle, buranın yetkilisi benim.” dediğini, kendisinin de açıklamalar yapmaya çalıştığını, dosyada sanığa bilirkişi raporunun tebligat ile gönderildiğini ancak adresinde bulunamadığı için eline ulaşmadığını, bu hususta üzerlerine düşeni yaptıklarını, buna rağmen neden böyle agresif davrandığını söylediğini, ardından sanığın herkesin içinde katılana hitaben “Karaktersiz herifsin.” dediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … (Ecevit) Toprak aşamalarda; tarafı olduğu bir davanın bilirkişi raporunu almak için dört gün üst üste Asliye Hukuk Mahkemesi kalemine gittiğini, mübaşirin dışarıda olduğunu ve geleceğini söyleyen kalem personelinin bu süreç içerisinde bilirkişi raporunu kendisine vermediğini, dördüncü günün sonunda tekrar kaleme gittiğinde katılanın kendisine hitaben “Çık dışarı bekle.” dediğini, kendisinin dört gündür geldiğini söyleyerek durumu anlattığını, katılanla tartıştıklarını, katılanın konuşmalarından ve davranışlarından rahatsız olduğunu, kendisine “Sizi Kaymakam’a şikayet edeceğim.” dediğini, bunun üzerine tanık yazı işleri müdürünün kendisini ezerek “Bir şikâyetin varsa bana ilet, ben buranın müdürü ve amiriyim.” dediğini, kalemde bulunan hâkime hanımın olaya müdahil olarak işini hâllettiğini, ardından da kalemden ayrıldığını, herhangi bir şekilde hakaret etmediğini,
Savunmuştur.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;
“Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malûmat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını gerektirir.”,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10. maddesinin birinci fıkrasında;
“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.” hükümlerine yer verilmiştir
Anayasamıza bakıldığında;
25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında;
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
26. maddesinde, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuya ilişkin olarak; “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her ‘formalite’, ‘koşul’, ‘yasak’ ve ‘ceza’, izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır.” şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/ Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976). Görüldüğü gibi, Sözleşme’nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.
Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnalar dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.
Bu bağlamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 430).
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Eleştiri ise herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.
Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasadan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek “yeterli bir altyapı”nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Öte yandan Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre “karakter” sözcüğünün; “Ayırt edici nitelik, bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye.” gibi anlamlarının yanı sıra “Bireyin kendi kendine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içinde bulunmasını, düşünüş ve hareketlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü.” şeklinde anlamları bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinin bir dosyasında taraf olan sanığın, dosyada bulunan bilirkişi raporundan örnek aldırmak için olay tarihinden bir gün önce başka bir şahsı Asliye Hukuk Mahkemesi kalemine gönderdiği, ancak bu kişinin, sanığın vekili ya da temsilcisi olmadığından bahisle kendisine ilgili evrakın verilmediği, olay günü sabah saatlerinde ise sanığın bizzat anılan Mahkeme’nin kalemine gelerek dosyadan bilirkişi raporu örneği istediği, ancak Mahkeme mübaşirinin izinli ve diğer mahkeme mübaşirinin de duruşmada görevli olması nedeniyle kendisinden öğleden sonra gelmesinin istendiği, bunun üzerine saat 16.00 sıralarında yeniden kaleme gelen sanığın zabıt kâtibi olarak çalışmakta olan katılandan dosyasını çıkartmasını istediği, katılanın ise o sırada “Haberci” isimli bilgisayar programı vasıtasıyla UYAP sorumlusu olan bir görevliyle yazışması nedeniyle sanıktan beklemesini istediği, sanığın ise bekleyemeyeceğini söylediği ve sanık ile katılan arasında tartışma çıktığı, sanığın katılanı kaymakamlığa şikâyet edeceğini belirtmesi üzerine yazı işleri müdürü olan tanık İzzet’in araya girerek sorun nedeniyle sanıktan kendisiyle muhatap olmasını istediği, ardından sanığın Mahkeme kaleminden çıkmak üzere kapıya doğru yöneldiği ve dışarıya çıkarken katılanı kastederek “İşini yapmıyor karaktersiz herif” dediğinin anlaşıldığı olayda;
Sanığın tarafı olduğu bir dava dosyasından sadece bir evrak fotokopisi alabilmek için aynı gün öğleden önce ve sonra olmak üzere iki kez ilgili mahkemenin kalemine geldiği, ancak önce mübaşir olmadığından bahisle öğleden sonra gelmesinin istendiği, öğleden sonra geldiğinde ise katılan zabıt kâtibinin başka bir iş nedeniyle yine beklemesini istediği, sanığın, yapılmayan işten ve olayın gelişiminden kaynaklanan bu davranışlardan duyduğu rahatsızlık sonucu kullandığı ve muhataba yönelik değer yargısından ibaret olan sözlerinin bir bütün hâlinde katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, kaba söz kapsamında kaldığından hakaret suçunun unsurlarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesinin 07.02.2018 tarihli ve 666-78 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden, BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

4. Ceza Dairesi         2020/25973 E.  ,  2020/18538 K.


“İçtihat Metni”


KARAR

Hakaret suçundan şüpheli … hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itiraz üzerine, Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğince verilen, 25/06/2019 tarih ve 2019/4990 değişik iş sayılı kararının kanun yararına bozma yönünde talep te bulunulması üzerine,
Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 14/09/2020 tarih, 2020/441 esas ve 2020/9306 karar sayılı kararıyla;
“Hakaret suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29/04/2019 tarihli ve 2019/66192 soruşturma, 2019/45973 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/06/2019 tarihli ve 2019/4990 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
İstem yazısında: “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu nazara alındığında;
Dosya kapsamına göre, müşteki … vekilinin şikâyet dilekçesi ekine sosyal medya hesabında … ismi ile kayıtlı bulunan şahsın müştekiye yönelik “Adi şerefsiz töroris köpek vatan hayini onun bunun oooooooo orsbu çocugu” şeklinde hakarette bulunduğuna dair ekran görüntüleri çıktısını ibraz ederek şüpheliden şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturmada, olay hakkında hiçbir araştırma yapılmadan atılı suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; şüphelinin sosyal medyasına ilişkin kaynak araştırması yapılması ve kolluk araştırması neticesinde şüpheli olduğu düşünülen şahsın kimlik bilgilerinin tespit edilmesi, bu yöne ilişkin tespit yapıldıktan sonra suça konu sosyal medya hesabının kendisi tarafından kullanıp kullanmadığı da sorularak şüphelinin savunmasının alınmasından sonra, oluşacak sonuca göre hukukî durumun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme;
CMK’nın 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” 2. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonraki “Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinde ise;
“(3) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, O Yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet Savcısına gönderir. Cumhuriyet Savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.” hükümleri yer almaktadır.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye “araştırma mecburiyeti ilkesi”; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise “kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi” denilmektedir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, (Örn: Vilko E. – Finlandiya kararı 2007; Sürmeli – Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
TCK’nın 125/1. maddesi: “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden … veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmünü;
Aynı Kanunun 126. maddesi ise: “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” hükmünü içermektedir.
İncelenen dosyada, müştekinin de içerisinde bulunduğu, bir cenaze törenine ait fotoğrafın sosyal medyada paylaşıldığı, şüpheliye ait hesapla bu fotoğrafa “Adi şerefsiz töroris köpek vatan hayini onun bunun oooooooo orsbu çocugu” yorumunun yazıldığı, dosya kapsamına göre bahse konu ifadelerin TCK’nın 126. maddesinde de belirtildiği üzere duraksamaya yol açmayacak bir şekilde müştekinin şahsına yönelik olduğunun anlaşılamaması ve dolayısıyla matufiyet şartının olayda gerçekleşmediği anlaşıldığından, mercii tarafından itirazın reddine dair verilen karar yerinde görülmekle, kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiştir.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 14/09/2020 tarihinde oy birliğiyle” karar verilmiştir.
I- İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/10/2020 tarih ve KD-2019/132851 KYB- Ceza sayılı yazısı ile;
“Yüksek Daire ile Başsavcılığımız arasında itirazın konusunu oluşturan uyuşmazlıklar, şüpheli hakkında hakaret suçundan yapılan soruşturma sonucunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın eksik soruşturma sonucu verilip verilmediğinin ve bu çerçevede şikâyetçi vekilinin itirazının reddine yönelik merci kararının yerinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı CMK’nin “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”, CMK’nin “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161. maddesinin birinci fıkrası “Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir…”, aynı Kanun’un “Kamu davasını açma görevi” başlıklı 170. maddesinin ikinci fıkrası “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” biçiminde düzenlenmiştir.
Anılan Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz…” şeklinde düzenlenmiş iken söz konusu maddenin ikinci fıkrası 06/01/2017 tarihinde yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname ile “(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” biçiminde değiştirilmiştir.
Dosya kapsamına göre; Diyarbakır Barosu Başkanı Av. … ’nin cenaze merasimi esnasında Türkiye Barolar Birliği Başkanı olan müşteki …’nun vefat eden baro başkanının tabutunu taşırken çekilen bir fotoğrafın bulunduğu linke bir kısım mesajlar yazıldığı, bu mesajlardan birinin şüpheli … tarafından atılarak “Adi şerefsiz töroris köpek vatan hayini onun bunun oooooooo orsbu çocugu” yorumunun yazıldığı, fotoğraf altındaki diğer mesajlar ve fotoğrafın linkteki konumu dikkate alındığında TCK’nın 126. maddesine göre “mağdurun şahsına yönelik duraksanmayacak bir durum” bulunup bulunmadığının değerlendirilebilmesi ve maddi gerçeğin tereddütsüz ortaya çıkarılabilmesi için şüphelinin sosyal medyasına ilişkin kaynak araştırması yapılması ve kolluk araştırması neticesinde şüpheli olduğu düşünülen şahsın kimlik bilgilerinin tespit edilmesi, bu yöne ilişkin tespit yapıldıktan sonra suça konu sosyal medya hesabının kendisi tarafından kullanıp kullanmadığı da sorularak şüphelinin savunmasının alınmasından sonra, oluşacak sonuca göre hukukî durumun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve anılan karara yapılan itirazın da kesin olarak reddedilmesi kanuna aykırı görülmüştür.
Yukarıda açıklandığı üzere, şikâyetçi … vekilinin kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı yaptığı itirazın reddine konu Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/06/2019 tarihli, 2019/4990 değişik iş sayılı kararının kanun yararına bozulmasına ilişkin istemin reddine dair Yüksek 18. Ceza Dairesinin kararının isabetli olmadığı, şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın eksik soruşturma sonucu verildiği ve bu bağlamda şikâyetçi vekilinin itirazının reddine yönelik merci kararının usul ve kanuna uygun olmadığı kanaatine varıldığından olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
SONUÇ VE İSTEM : Açıklanan gerekçelerle;
1) İTİRAZIMIZIN KABULÜ ile Yüksek Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 14.09.2020 tarihli ve 2020/441 esas, 2020/9306 karar sayılı KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE dair kararının kaldırılması,
3) Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/06/2019 tarihli, 2019/4990 değişik iş sayılı kararına yönelik T.C. Adalet Bakanlığının, haklı nedene dayanan kanun yararına bozma talebinin KABULÜNE karar verilmesi,
4) Yüksek Daireniz aksi kanaatte ise dosyanın Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca itirazen arz ve talep olunur.” denilerek, itirazda bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, müştekinin de içerisinde bulunduğu bir cenaze törenine ilişkin fotoğraf karesinin sosyal medya ortamında paylaşılması üzerine, şüpheliye ait hesapla bu fotoğraf altına isim belirtilmeden hakaret içerikli yorum yapılması durumunun hakaretle şüphelinin kastedilip edilmediğinin belirlenerek sonucunda şüpheli açısından hakaret suçunun oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- HUKUKSAL DEĞERLENDİRME
TCK’nın 125/1. maddesi: “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden … veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmünü;
Aynı Kanunun 126. maddesi ise: “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” hükmünü içermektedir.
İncelenen dosyada, müştekinin de içerisinde bulunduğu, bir cenaze törenine ait fotoğrafın sosyal medyada paylaşıldığı, şüpheliye ait hesapla bu fotoğrafa “Adi şerefsiz töroris köpek vatan hayini onun bunun oooooooo orsbu çocugu” yorumunun yazıldığı, dosya kapsamına göre bahse konu ifadelerin TCK’nın 126. maddesinde de belirtildiği üzere duraksamaya yol açmayacak bir şekilde müştekinin şahsına yönelik olduğunun anlaşılamaması ve dolayısıyla matufiyet şartının olayda gerçekleşmediği anlaşıldığından, mercii tarafından itirazın reddine dair verilen karar yerinde görülmekle, kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
IV- KARAR
Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 14/09/2020 tarih, 2020/441 esas ve 2020/9306 karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 07/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir